AYM’den “oyuntu eylemlerine” ilgili adalet ihlali başvurularına ret

Anayasa Mahkemesi (AYM), kamuoyunda “çukur eylemleri” kendisine bilinen süreçte Şırnak’ın Cizre ilçesinde makbul sokağa balkon yasağı sırasında yaşananlara ilgilendiren “türe ihlali” iddiasıyla yapılan ferdî başvuruları reddetti.

Bugünkü Resmi Gazete’bile düzlük kayran karara bakarak, AYM, Cizre’de 2016’da geçerli sokağa balkon yasağı sırasında düzenlilik kuvvetlerinin çetin kullanımı neticesi ölümlerin yaşandığı, bunlar üzerine çalışkan anket yürütülmediği ve çeşitli hakların ihlal edildiği iddiasıyla yapılan ferdî başvuruları karara bağladı.

Yüksek Mahkeme, afiyet yardımı sağlanmamasından çevre yaşamı himaye yükümlülüğünün ihlal edildiği iddiasının akseptans edilemez olduğuna, dirilik hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişik iddiaların belirgin dayanaktan mahrum olduğuna, yara iş yasağı ile hususi hayata gocunmak hakkının ihlali başvurusunun, referans yollarının tüketilmemesi zımnında kabul edilemez olduğuna, Kanunuesasi’nın 17’nci maddesinde garanti altına alınan hayat hakkının maddesel ve asıllar boyutunun ise ihlal edilmediğine hükmetti.

Kararın gerekçesinden

AYM’nin kararında, bahis konusu olaylarda 247 amme binası, 6 baraj, 231 özel ticari işletme, 19 cankurtaran ve 1643 araca terör saldırısı düzenlendiği, çok sayıda mühimmatın ele geçirildiği anımsatıldı.

Sokağa ayazlık yasağı uygulanan yerleşim merkezlerinde 3 bin 630 oyuntu-barikatın kaldırıldığı ve tuzaklanan 6 bin 187 bomba düzeneğinin imha edildiği tamlanan kararda, terör örgütü PKK’nın saldırılarında 335 vatandaşın hayatını kaybettiği, 2 bin 106 kişinin yaralandığı, terör saldırılarında 859 güvenlik görevlisinin şehit olduğu, 4 bin 711 asayiş görevlisinin yaralandığı, Derik Kaymakamının birlikte terör örgütü mensuplarınca şehit edildiği aktarıldı.

Kararda, yarıcı yıldırı örgütü PKK’nın sözde “otojestiyon” ilanı ve sonrasında bitmeme eden süreçte yaşanan yıldırı olaylarına ilgili planlı ameliyat ve alınan tedbirlere alın ayrımsız istimara yapılmadığı, bunun AYM’nin görevi olmadığı belirtildi.

Kararda, “Bati terör hadiselerinin, buna kapalı birey kayıplarının yaşandığı, bunları sona erdirmek amacıyla düzenlilik operasyonlarının düzenlendiği, son adım dokunaklı ve öngörülemez ayrımsız ortamda meydana mevrut ölüm olaylarına ait konkre başvuru değerlendirilirken olayların dal planında yaşananların ayn ardı edilmesi düşünülemez.” değerlendirmesi vadi aldı.

“Devletin dirim hakkına müdahalesinin Kanunuesasi’ya akıllıca olabilmesi için sağlanması müstelzim önceki ölçüt, müdahalenin kanuncu benzeri dayanağının bulunmasıdır.” hükmü hatırlatılan kararda, Esas’nın 17’nci maddesinin zırh kullanmasına kanunen izin verdiği zorunlu durumlarda öldürme fiilinin hukuka makul sayılabileceği kaydedildi.

Başvuruda adı geçen gâh kişilerin, sanki “öz yönetim” ilanından sonradan PKK’nın Cizre’deki silahlı eylemlerine katıldıkları vurgulanan kararda, cesetlerinin de örgüt mensuplarınca mezar ve barikatlarla kapatılan pahal çatışmaların yaşandığı cebe ve mühimmatların birlikte bulunduğuna işaret edildi.

Kararda, ahiret yolculuğu olaylarına ilişkin başvuru hakkında, “Konkre başvuruda 6 kişinin ölümüyle sonuçlanan korkulu kullanımının, kırıcı kullanan güvenlik görevlilerinin kendilerinin ve başkalarının hayatını siper amacı yanı sıra Kanunuesasi’nın 17’nci maddesinde yer düz tıpkısı ayaklanmanın bastırılması yasal amacına yöneltilmiş olduğu kanaatine varılmıştır.” değerlendirmesine düz verildi.

Devletin, sözde “otojestiyon” zar edilen bölgelerde hareketli vatandaşlarının dirim hakkını yıldırı örgütü PKK’nın eylemlerine karşı siper yönünde görevi bulunduğuna belen edilen kararda, şu ifadeler kullanıldı:

“Esas’nın 5. maddesi kamu makamlarına terör örgütü PKK’nın devletin topraklarından aynı kısmını silah zoruyla işgal ederek burada ayrı bire bir idare ihdas teşebbüsünü kaldırılmış ika görevini yüklemektedir. Bir şekilde devletin ‘otojestiyon’ ilan edilen bölgelerde dinç vatandaşlarının dirim hakkı ilkin almak amacıyla anne türe ve hürriyetlerini PKK’nın eylemlerine cebin himaye yönünde artı aynı yükümlülüğü elan bulunmaktadır. Haddizatında arazi bütünlüğünü ve vatandaşlarının yaşamlarını korumanın devletin asıl hayat nedenlerinden biri olduğu izahtan varestedir. Somut başvurudaki gibi silahlı ayaklanma ve devletin topraklarından bir kısmını karışma ika girişiminde bulunulduğu aynı olayda amme otoritesinin geri çekilme veya eylemden savuşma kabilinden tıpkısı zorunluluğu olduğu akseptans edilemez. Bilakis böyle tıpkı genişlik eldeki hep imkanlarla harekete geçerek bulunan silahlı ayaklanmayı hukuka makul benzeri şekilde bastırmak amacıyla eylemde bulunmayı gerektirir. Çünkü aksi şekilperest devletin, vatandaşların ana hak ve özgürlüklerini koruma yönündeki pozitif yükümlülüğünün ihlali anlamına gelebilecektir.”

Share: